Özkan Zere

"İşte Bu" diyeceğimiz bir işyeri iklimi

Drucker sade bir biçimde özetlemiştir: "Bir şirketin kuruluş amacı müşteri yaratmaktır".

Ben de sade biçimde ilave edeyim: Bir liderin varlık amacı çalışan deneyimi yaratmaktır.

Müşteri yaratmak zordur.  Elde tutmak, çoğaltmak ve memnuniyet düzeyini yüksek tutmak daha da zordur. Bunun için müşterilerimize müthiş bir deneyim yaşatmak gerekir.

Müthiş bir Müşteri Deneyimi için ürün ve hizmet kalitenizin şaşırtıcı olması, heyecan uyandırması gerekir.

Muhteşem müşteri deneyiminizin sürekliliğini sağlayacak olan kilit unsur ise muhteşem çalışan deneyimidir.

Bir topluluğa liderlik ediyorsanız, ilk evvela çıkacağınız yolu, varmayı hayal ettiğiniz hedefi resmedin. İnsanlara bu ortak gelecek hayâli için için ilham verin. Herkeste ilk kıvılcımlar çaksın her şeyden önce. 

Yola çıkmadan önce,  topluluğu oluşturan her bir yol arkadaşınızın, aklını ortaya koyup gönülden çaba göstereceği bir çalışma ortamını da tasarlayın ve yaratımına öncü olun. Muhteşem çalışan deneyimi için yaratacağımız çalışma ortamına  "İklim Şartlandırma" diyelim.

Birlikte yürüdüğünüz yol arkadaşlarınızın içinde, aklının ve yeteneklerinin hakkını vermeyen, özündeki kapasitesini ortaya koymayan, potansiyeline hayat vermeyen insanların oranı yüksekse veya giderek yükseliyorsa bu meseleye derhal el atmak gerekir. İklim değişikliği veya küçük iyileştirme müdahaleleri gerekebilir.

Her halükârda, işlerin ve iklimin gayet iyi hissedildiği zamanlarda bile, ara ara, her bir bireyin nabzını tutacağımız sistemli bir yaklaşıma ihtiyacımız var. 

Belli bir sıklıkla güncellenen ve bireye özünden uzak düştüğünü düşündüğünde, kendini iyi hissetmediği bir döneminde basacağı bir "Bireysel Acil Durum" çağrı butonunu da içinde barındıran süreçleri tanımlı bir sistem. Üzerinde fikir yürütmeye değer.

O istemese ve farkına varamasa da birlikte çalıştığı takımdan birinin gözlemine de güvenen bir sistem. Birileri sizin adınıza, sizin için basabilsin o düğmeye...

Şirketlerde insanın nabzını tutan bir performans göstergesi takip edilmiyor. Ve nice yıldız performanslar düşüyor. Ve şirketler onları, ve esasen kendilerinden bir parçayı kaybediyor.

Bu sistem öyle olmalı ki, kendinde değil ama kendi dışında gelişen olaylarda, şirketin iklimine zarar getirecek gelişmeleri görenlerin de farkına varır varmaz basabilecekleri bir "Sosyal Acil Durum" çağrı butonu da olsun. Madem oldu olacak tam olsun. 

Şimdi bütün bunlarla işin gücün koşuşturmasında kim uğraşacak derseniz, gerçekten yazık edersiniz. Bunlarla uğraşmayan şirketlerin ileride uğraşacakları işleri ve güçleri kalmayacak. Aşikar...

İyi bir örnekle biraz moral yükseltelim. Ülkemizde büyük bir üretim ve perakende şirketinde, kurumsal koçlar istihdam ediliyor. Ve bu koçların günlük iş sorumlulukları yanında koçluk yapacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Tek görevleri olacak, şirket içinde sürekli koçluk hizmeti vermek. 

2012 yılı başından beri, içinde bulunduğum lider gelişim programlarındaki gördüğüm en önemli sorunların başında İç İletişim geliyor. İstisnalar hariç, kimse kimseyi dinlemiyor. Ve herkes konuşmak, anlatmak, dinlenilmek ve anlaşılmak istiyor. İç İletişim eksikliği "bildiğimi okurum bilgeliği"ne yenik düşüyor.

Öyle gözüküyor ki; muhteşem çalışan deneyimi haritasının kritik noktalarına dinleme, duyma, anlama deneyimlerini akıllıca serpiştirmemiz gerekiyor.

Şimdi lambadan bir cin çıkıyor ve ben ondan bir dilekte bulunuyorum; bu yazıyı okuduktan 5 dakika içinde bir iş arkadaşınız sizi arıyor ve hâl hatır soruyor ve sizi samimi biçimde dinliyor. Ona içinizi döküyorsunuz. 

Bir ikinci dileğim daha var benim bu cinden ve bunun gerçekleşmesi, cinin değil, sizin elinizde: Hemen şimdi, siz, önümüzdeki 5 dakika içinde, birlikte çalıştığınız iş arkadaşlarınızdan birini seçip  "O'nu Arayın". Koşuşturmadan bir kahve molası alın ve ona gönülden bir "Nasılsın?" sorusunu hediye edin...

Ve sonra...

Susun...

Dinleyin...

Duyun...

Hâlini anlayın...

...

Umarım ki şirket ikliminiz kusursuz olsun ve durup da anlatacaklarınız ve dinleyecekleriniz, dertten tasadan uzak, mutlu, mesut, bahtiyar iş iklimi hikâyeleriniz olsun...

Yok öyle değil ise, bu senaryoyu yeniden yazmak için ben ne yapabilirim diye kendinize sorun...

Haydi... 

Başka zaman değil...

Şimdi...

"O'nu Arayın"...


Sevgiyle,

Seyyah ÖZ

03.02.2020 Kızıltoprak

Bir de instagramcılara bir link bırakalım buraya; Gary Vay-Ner-Chuk epey iyi söylüyor... 


Dip dip dip not:

Bu cinden üçüncü dileğim; işyeri iklim şartlandırma hikâyelerinizi bana yazın.

Üzerinde birlikte düşünelim... Birlikte öğrenelim...